İlk Çocukluktan Ergenliğe

İlk Çocukluktan Ergenliğe

Ergenlik dönemi gencin kendi yaşamında olduğu kadar aile yaşamında da belirleyici olan bir gelişim dönemidir. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi olarak görülen ergenlik, hem ergenin kendisi hem de anne babası için zorlu ve çatışmalı bir süreç olarak yaşanabilir; özellikle de anne babanın kendi geçmişinde zorlandığı dönemlerden biriyse. Her gelişimsel dönem gibi, kazanımlar kadar kayıpları da içeren ergenlik, yeni heyecanlar ve beklentiler kadar kaygı, endişe ve korkuları da içerir. Öyleyse ikircikli bir süreçtir bu: neşe ve umut kadar içinde kayıp duygusunu da taşır. Gençler, ayrışma, bağımsızlaşma ve kimlik oluşturma gibi ergenliğin temel meseleleriyle uğraşırken, anne babalar da onların geçirdiği değişime ayak uydurmaya çalışırlar. İki taraf için de zorlu bir süreçtir bu: ayrılık ve kayıp korkusunun tetiklendiği bu dönemde, ergenin ve anne babanın geçmişindeki kayıp ve ayrılık temaları ve cinsellikle ilgili meseleleri de tekrar gündeme gelebilir.

Yeter ki Mutlu Olsun Ebeveynlik serüveni bebeğin önce sağlığı, ardından mutluluğu için çaba ile başlar.İlerleyen yıllarda listeye başarılı olması, iyi sosyal ilişkiler kurabilmesi, yeteneklerini geliştirebilmek, iyi ahlak sahibi olması gibi pek çok şey eklenir. Başlangıçta günlük rutini yolunda giden, huzurlu görünen, gülümseyen, kahkahalar atan bebek ‘mutlu bebek’ olarak görünür. Genel bir anlayışla çocukluk döneminde eğlenen, uyum gösteren, gülen, neşelenen çocuk ‘mutlu çocuk’ tur. Bazen mutluluk balonunun içinde ağlamalar, inatlaşmalar, protestolar, memnuniyetsizlikler pek yer alsın istenmez. Koşulsuz mutlu olma, mutlu etme hali bazı ebeveynler için vazgeçilmez bir uğraş halini alır. Sürekli mutlu edilmeye çalışılan çocuk olumsuz bir duygu’nun içine, gerektiğinde ve güvenli bir şekilde bırakılmadığı için kendisinin de bu duygulara tahammülü giderek düşer. Hızlıca dışarıdan bir yatıştırıcı destek arayışına girer. Birileri gelsin ve onun için gerekeni düzenleyerek, vererek çözümü oluştursun ister. Bazı durumlarda da ’mutsuzluk hali’ nin alma/kazanma eylemi için iyi bir yol olduğu çocuk tarafından keşfedilir. Bu durum, ev içinden giderek dışarıya taşınarak, arkadaşlardan, öğretmenlerden de benzer tutumlar beklenir. Beklentiler karşılanmadığında da büyük bir reddedilmişlik duygusu ve hayal kırıklığı gelir.

Gerçekte çocukluk döneminde keyif aldığı şeyleri söyleyebilen, olgun olmayan, yaramazlık yapabilen, kıskançlığını söyleyen, canı yandığında ağlayabilen bir çocuk mutlu olmaya daima daha yakındır. Olumsuzluktan sürekli kaçırılan ve zaman içinde kendileri de kaçmaya başlayan çocuklar giderek keyif almakta da zorlanabilir. Bazı duygular bastırılırken, pek çoğu da beraberinde donuyor gibidir adeta…Ebeveynin çocuğu şefkatle sarması, onu merak etmesi, ilgilendiği şeylere ilgi göstermesi keyifli ve mutlu bir ilişkiyi oluşturmak için önemli ve çoğu zaman yeterlidir. Bu ilişkinin içinde zaman zaman hayal kırıklıkları, kıskançlıklar, öfkeler elbette olmalıdır. Böylece sürekli bir mutluluk için çıkılan yolda hiç kimse durumdan memnun olmamaya başlar. Çocuğu sürekli mutlu etme hali gerçekçi olmadığı gibi oldukça yorucudur. Sürekli veren konumundaki ebeveyn çocuğuyla ilişkide en değerli şeyi, ‘birliktelikten keyif alma’ yı sekteye uğratmış olur. Olumsuz duygular olumlu duygular kadar ruhsallığın önemli öğeleridir. Çoğu bizi koruyan, hız veren, önlem aldıran, güçlendiren duygulardır.

Bebeğin makul bir süre ağlamasına şefkat ve sabırla katlanabilmekle başlayan ilk deneyimler oldukça önemlidir. Çocuğu sürekli mutlu etme, mutlu görme çabanızın ne kadarının kendi çocukluğunuzdaki mutluluk arayışınızla ilgili olduğunu düşünmeniz pek çok tutumunuzu anlamlandırmanıza yardım edebilir. Unutmayın ki; mutluluk büyük ölçüde içsel kaynaklıdır. Çocuğunuz bunu sizinle keyifli bir ilişki içinde doğal olarak edinecektir. İçsel mutluluk kaynaklarının oluşabilmesi ise olumlu duygular kadar olumsuz duyguların deneyimlenmesi ve makul kırıklıkların sizin güvenli kollarınızda yaşanabilmesi ile mümkündür.



× WhatsApp İletişim