09 Haz 2020 Normalleşme Süreci: Ben Ne Kadar Normalim?
Abnormal Psychology dersine Doç. Dr. Levent Küey şöyle bir giriş yapmıştı: “Normal olmayanı tanımlamadan önce normali tanımlamalıyız. Normal nedir? Neye normal deriz? Normal psikoloji ne olabilir?” Alışılmamış sorulardı. Bize çok eski dönemlerden beri normal olmadığı düşünülen insanlara yapılan müdahaleleri uzun uzun anlatmıştı.
“Eski normal” ve “yeni normal” terimleriyle tanıştığımız bugünlerde normali nasıl tanımlayabiliriz? Normalleşmeyi de unutmamak gerek. Buna “normalleşenleri” ve “normalleşemeyenleri” de ekleyebiliriz belki… Hepsinden önce iki aylık karantina sürecinden başlamayı tercih ediyorum:
Karantinada Geçen 2 Aylık Dönem: Araf*
Bireysel olarak dışarıya ve diğerlerine “hızla açılma” yapmadan önce neler yaşadığınızı düşünmenin önemli olduğu kanısındayım. Gelişini inkar ettiğimiz ve çok uzaklarda olduğunu düşündüğümüz şey bizi de buldu. Virüs denilen canlı türünü az çok biliyorduk ama bu virüs yeni bir “şey”di. Evlere çekildik. O süreçte her ailenin ve her bireyin deneyiminin farklı olduğunu düşünüyorum. Kimileri için kendine dönme dönemi oldu, kimisi için mahpusluk dönemi oldu. Farklı olmayan tek durum Araf haliydi. “Eski normal” ile “yeni normal” arasındaki dönem. Bilinmezlik ve belirsizliklerle doluydu.
Behiç Ak
Kaybetme kaygısı
Bir anda değişmek zorunda kalan yaşayış tarzı, birçok endişe ve kaygı doğurdu: Faturaları ödeyebilecek miyim? Dükkanımı kapatmalı mıyım? Ya işten çıkartılırsam? Ya sevdiklerimi bir daha hiç göremezsem? Başım ağrıyor, Korona mı oldum? Çok yoruldum ve çocuğumdan uzaklaşmak istiyorum, kötü bir ebeveyn miyim yoksa?
Çocukların ve ergenlerin kaygıları ve kafalarındaki sorular şöyleydi: Neden bana yasak geldi? Dışarıda neler oluyor? Annem ve babam neden bu kadar endişeli gözüküyor? Bir daha ne zaman dedeme, anneanneme, babaanneme sarılabileceğim? Peki ya arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi ne zaman canlı canlı göreceğim? Mezun olacaktım, şimdi okuldakilerle vedalaşamayacak mıyım?
Belirsizlik ve bilinmezliklerin dozu bir miktar azalsa da hala salgının ne zaman biteceği bilinmiyor. Normalmiş gibi yapsak da içsel olarak normalleşmemiz zaman alacak… Zira yukarıdakileri soruların bazılarını hala cevaplamak mümkün değil.
Sosyalleşilip eve dönüldüğünde, hastalık semptomlarını hissetmek, en ufak bir halsizlik halinde “Korona oldum eyvah” düşünceleri tam da bu normalleşememe haliyle ilişkilidir.
Normalleşme
Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi yaptığı basın açıklamasında(5 Haziran tarihli) salgın henüz sona ermediği için bir normallikten bahsedileceğini vurguluyor ve bu süreci “hızlı açılma” olarak isimlendirmeyi öneriyor:
“Yeniden açılma sürecinin Bilim Kurulu üyelerince hazırlanan rehberler ve bu rehberlerde belirtilenlerin ilgili kamu kurumlarınca uygulamaya geçirilerek kanıta dayalı ve “ihtiyatlı” yürütülmesi yeni dalgaları önlemek açısından önemlidir. Tüm ülkeye yayılmış ve her ilde ve bölgede farklı dinamiklerle ve sayılarla seyreden salgında kısıtlamaların tüm ülkede serbestleştirilmesi kaygı uyandırmaktadır.”
Normalleşmeyi düşünürken açlık grevinden çıkan kişiler aklıma düşüverdi ve onların normalleşme sürecini araştırmaya başladım. Yine TTB’nin hazırladığı metinde şöyle diyordu:
“Uzun süreli açlığa maruz kalmış hastada ilk ulaşılması hedeflenen enerji düzeyi yaklaşık 1000 kcal/gün olmalıdır. Bu hedefe oral/NG ile beslenmede, 3-4 gün gibi bir süreyle yavaş ulaşılmalıdır. Çok yavaş arttırılarak yaklaşık 10 gün gibi bir sürede günlük ihtiyacın tamamının karşılanması hedeflenmelidir.”
Dünya olarak alıştığımız sosyalleşmeye aç kaldığımız bir dönemden geçmekteyiz. Normalleşmeyi bu analoji üzerinden düşünmek faydalı olabilir diye düşünüyorum. Sindirebileceğimiz kadarını dışarıdan almak, aceleci olmamak mümkün olabilir mi acaba?
Tan Oral
Normalleşmek veya Normalleşememek
Normalleşme kadar normalleşememek de kaygı oluşturabilir. Peki bu durumda normali nasıl tanımlayacağız?
Kaygı tam olarak algılanamasa da zarar verme riski olan duruma karşı hissedilen içsel huzursuzluk olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede, salgınla mücadelede geçilen yeni düzene karşı endişelerimiz yersiz değil, aksine bedeni ve ruhsallığı korunacak için alınan uyumlu önlemlerdir.
Kişilerin Covid’in neden olduğu kaygıyla baş ederlerken, – ilişikte olduğum kişilerde ve gözlemlediğim durumlarda- başvurulan şu savunma mekanizmaları dikkat çekici oldu:
İnkar (yadsıma):“Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek bir gerçeği yok saymak, görmemek, değişik derecelerde oldukça yaygın olarak kullanılan ilkel bir savunma biçimidir.” ( Wikipedia) Maskesiz dışarıya çıkmak, sosyal mesafe kurallarına dikkat etmemek, bilim insanlarının uyarılarını dikkate almamak inkara örnek olarak gösterilebilir.
Regresyon:Yoğun sıkıntıyla karşılaşıldığında, geçmiş dönemlerin davranışlarını sergilemek ve o dönemin haz veren nesnelerine ve kişilerine yeniden dönme halidir. Şehir dışında yaşayan genç yetişkinlerin ebeveynlerinin evlerine dönüşü, ilkokul ve ortaokul dönemindeki çocukların anneye yeniden yapışma halleri, yalnız uyuyamamak, çocuklarda alta kaçırma veya tırnak yeme, parmak emme, ağız içinde bir nesne tutmak gibi oral davranışları buna örnek olarak gösterilebilir.
Eyleme dökmek:Olumsuz bir durumun getirdiği duygu yüküne, sonuçlarını düşünmeden bir eylemle tepki verme durumudur. Garip bir nostalji içinde olunabilir mi? Evlerdeyken mekanlara ve sosyal çevreye duyulan özlem ve bunları yeniden kaybetme kaygısı ifade edilemeyip, kamusal alanlara hızla koşuluyor olabilir mi?
Behiç Ak
Yeni Araf: Geçiş Süreci
Kendi hızında normalleşme şansına sahip olamayan bazı yetişkinler için yeni süreç daha endişe verici olabilir. Evden çalışmaya izin veren veya kararı çalışana bırakan iş yeri çalışanlarının daha avantajlı olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde çocuklu yetişkinler çocuklarını kime bırakacakları sorunsalıyla da karşı karşıya kalıyorlar.
Rutinine bağlı olan yetişkinler, çocuklar ve ergenler için karantina sürecinde oluşturdukları rutinlere veda etmek zor gelebilir. Ne olursa olsun, normalleşme adı verilen süreç, o rutinlerden bazılarının aynı kalamayabileceğinin sinyallerini vermektedir.
Peki Neler Yapılabilir?
Biz insanlar için kontrol alanı azaldıkça, endişenin o kadar arttığını biliyoruz. Kendini güvende hissetmeyen bir kişinin düşünmeye, çalışmaya ve ilişkilenmeye yeterli yatırımı yapamayacağı da unutulmamalıdır
- Kontrol edilebilen küçük alanlar yaratmak, özellikle şu dönemde hayat kurtarıcı olabilir.
- İzolasyonuna güvenilen birkaç kişi/aile seçerek hijyen kurallarına dikkat ederek bir araya gelmek
- Bitkilerle ilgilenmek
- Açılmalar yaptıkça kendini dinlemek (nasıl hissediyorum)
Çocukların vedalaşamadıkları okullarına, alıştıkları düzenlerine dönmek için duygusal olarak hazırlık yapılması da son derece önemlidir.
- Uzaktan eğitimin geçici bir süreç olduğu,
- Salgın sona erdiğinde -şimdilik göründüğü haliyle- yüz yüze eğitim-öğretime devam edileceği,
- Okula gitmek istemeyen çocuklar için okula gidilmeme düzeninin o öyle olmasını istediği için olmadığını açıklamak,
- Okulda problemler yaşayan çocuklar için bu uzaklaştırılmanın tüm çocukları kapsadığı ve onun yaptığı bir şeyle ilgili olmadığı,
- Planlandığı tarihte okul açılırsa neler hissedeceği, uzaktan eğitimde neleri özleyeceği bol bol konuşulmalıdır.
Tedbiri elden bırakmadan, bilime yaslanarak sağlıklı normale kavuşmak dileğiyle…
Araf*:Evlerdeki karantina süreci için Psikanalist Yeşim Korkut tarafından kullanılmış bir kavramdır.
Yazar
Cansu Torun
Uzman Klinik Psikolog
Kaynakça
Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi (5.6.2020). Pandemide yaşanan hızlı açılma sürecinden kaygılıyız, endişeliyiz
Gökmen, E. (2012). Açlık Grevi Yapmış Hastada Tedavi Yaklaşım Protokolü. Türk Tabipler Birliği Yayınları
Korkut, Y. (2020). Ölüm Kalım Meselesi: Analistlerin Zihinlerindeki Bazı Sorular Üzerine. Güncele Psikanalitik Bakış Bloğu.
Savunma Mekanizmaları
Uzman Klinik Psikolog
Çocuk ve ergenlerin duygusal ve ilişkisel zorlukları ile psikodinamik yaklaşım üzerinden çalışmakta ve anne-babalara danışmanlık vermektedir.