Beynin Cinsiyeti Var Mıdır?

Beynin Cinsiyeti Var Mıdır?

2009 yılında Tel Aviv Üniversitesi’nden Nörolog Daphna Joel, “Beyindeki Cinsiyet Farklılıkları “ üzerine bir çalışma başlattı. Başlangıçta Joel popüler olan bir varsayımı paylaştı; cinsiyet farklılıkları iki üreme sistemi ürettiği gibi, iki farklı formda beyinler de üretebilir; bir dişi, bir erkek… Ancak deneysel araştırma ilerledikçe; 1400 adet beyin üzerinde yapılan MRI taramaları gösterdi ki; artık erkek ve kadınların sahip oldukları farklı beyin yapıları üzerine düşünmek yerine, beynimizi; değişkenleri olan, maskülen ve feminen özellikler barındıran bir mozaik olarak düşünmeliyiz.

Devam eden pek çok araştırma da, beyinlerin iki farklı (erkek ve dişi) kategoriye yığılamayacağını söylemektedir. Yani kafatasının altındaki kütle dişi de değildir, erkek de…Çoğu beyin hem feminen hem maskülen özelliklere sahip olan heterojen bir yapıdır. Öte yandan çoğumuz toplumsal cinsiyet eşitliğine değer veriyor olsa da toplumumuzda, erkekler ve kadınlar arasında çok köklü farklılıklar olduğu inancı güçlü bir şekilde devam etmektedir. Çocuklarını cinsiyetçi olmayan ortamlarda yetiştirmeye çalışan ailelerin birçoğu kızlarının traktörü değil de bebeklerle oynamayı, erkek çocuklarının ise tüm zamanlarını bir şeyler inşa ederek geçirmeyi tercih ettiklerinden yakınmaktadırlar. Peki beyin mozaik bir yapı ise bu davranış farklılıklarının tümü öğrenmeden mi kaynaklanır?

Bazı bilim insanları ise halen, doğumdan önce bile erkek bebeklerin ve kız bebeklerin beyinlerinin farklı şekillerde gelişmekte olduğunu düşünmektedirler. Elektriksel ölçümler ise, erkek bebeklerin ve kız bebeklerin beyin fonksiyonlarındaki farklılıkların doğum anında ortaya çıktığını göstermektedir. Üç aylıkken, erkek ve kız bebeklerin beyinleri, insan sesine farklı şekilde tepki verirler. Yaşamın erken zamanlarında ortaya çıkmalarından ötürü, bu farklılıkların cinsiyete bağlı genlerin veya hormonların bir ürünü olduğu varsayılır. Testosteron düzeylerinin erkek fetüslerde, gebeliğin yedinci haftasında arttığını ve testosteronun beynin birçok yerinde nöronların büyümesini ve hayatta kalmasını etkilediği bilinmektedir. Kadın cinsiyet hormonlarının da beyin gelişimini şekillendirmede bir rol oynadığı bilinmekte, ancak işlevleri halen tam anlamıyla anlaşılmamaktadır.

Beyindeki cinsiyet farklılıklarının, kız ve erkek bebeklerin gelişim çizelgelerine de yansıdığı görülmüştür. Duyusal ve bilişsel gelişim ölçütlerine göre, kız bebekler biraz daha ileri düzeydedir. Görme, işitme, bellek, koklama ve dokunma duyuları kız bebeklerde erkek bebeklere kıyasla daha güçlüdür. Kız bebekler aynı zamanda sosyal açıdan daha uyumludurlar; insan seslerine veya yüzlerine daha kolay yanıt verirler veya başka bir bebeğin ağlamasına tepki olarak daha şiddetli bir şekilde ağlarlar; genellikle ince motor ve dil becerilerinin gelişimi erkek bebeklerden daha hızlı gelişmeye başlar.

Toplumsal girdiler, önerilen faaliyetler, beynin belirli taraflarını uyarır ve şekillendirir. Günümüzde yapılan birçok çalışma cinsiyet farklılıkları da dahil olmak üzere, aile ve kültürün beyin gelişiminde büyük bir rol oynadığı kanısına varmıştır. Aynı düşünce, duygu veya davranışlar sürekli tekrarladığında beyindeki bu yollar daha güçlü ve daha belirgin hale gelir. Dolayısıyla bu görüşte, erkek ve dişi beyinler benzer başlar, ancak kişiye davranılma biçimi, kişinin nasıl beklentiler altında yetiştiği ve tekrar tekrar yerine getirdiği görevler nedeniyle zamanla beyin yapıları değişir.

Ergenlik öncesi, erkek ve dişi beyinlerinin dikkate değer şekilde benzer göründükleri araştırmalar sonucu bulunmuştur. Dolayısıyla burada bir paradoks vardır. Zamanla beyin bağlantılarını değiştiren şey, sadece biyolojik cinsiyet mi, yoksa deneyimlerimiz midir? Beyindeki toplumsal cinsiyet farklılıklarının az da olsa, varoluşsal mı yoksa yetiştirilmeden kaynaklı mı olduğu konusunda kesin bir yargıya varmak için daha fazla araştırma yapılmalıdır.

İnsan tarihinde tüm toplumsal girdiler doğan her yeni bebeğe bahşedilen zengin kültürel mirastır. Aralarında değişiklik göstermelerine rağmen tüm toplumlar biyolojik cinsiyeti kültürel anlam ile tartar, şekillendirir. Cinsiyetin toplumsallaşması doğum ile başlar. Fakat kültür değiştiğinde, geçmiştekilere oranla farklı ödül, ceza, norm ve sonuçlar ortaya çıktıkça cinsiyetin davranış farklılıklarının kalıpları da değişecektir.

Buradan anne – babalara çıkacak sonuç; ebeveynlerin çocuk beynini mozaik bir yapı olarak düşünerek, daha geniş duygu kabulü ve uğraşı alanı sağlamalarıdır. Cinsiyetçi kalıpları yıkarak duygusal bir erkeğe de, lider bir kadına da saygı ve kabul geliştirmek; yaratıcılığa, iletişime, barışa daha fazla kapı açacaktır.



× WhatsApp İletişim