Ben Hiç Kaygılı Olmayan ‘Şımarık’ Görmedim

Ben Hiç Kaygılı Olmayan ‘Şımarık’ Görmedim

Ekip arkadaşlarımla saatler süren haftalık toplantılarımızda mesleki okumalar yaparız, danışanlarımız üzerine konuşur ve düşünürüz . Bu toplantılardan birinde benzer özellikleri olan birkaç çocuk ve aile üzerine art arda konuştuktan sonra ağzımdan şu cümle döküldü: “Ben hiç kaygılı olmayan şımarık görmedim”. 

Şımarık tanımı konuştuğumuz çocuklar için farklı çerçevelerde aileleri, yakınları ya da çevredeki diğer yetişkinler tarafından kullanılmıştı. 

Bu çocuklar genellikle, 

  • her istediklerinin olmasını isteyen, 
  • engellenmeye tahammülleri oldukça düşük, 
  • isteklerini erteleyemeyen, 
  • çocuksu umarsızlıktan oldukça uzaklaşmış olarak anlatılıyorlardı. 

Her zaman görünür olmayı, mutlaka kazanmayı ve emeksiz başarıyı arzu ediyorlar, gerçekleşmediğinde ise büyük hayal kırıklıkları yaşıyorlardı. 

Genellikle zihinlerinde hep bir ajanda vardı. Tasarıları gerçekleşmediğinde öfke nöbetleri baş gösterebiliyordu. 

Yorulmuşlardı.. 

Genel olarak duygusal bir karışıklık içinde oldukları söylenebilirdi. 

Ev içinde rutinleri yürütmek herkes için neredeyse bir kabusa dönüşmüş durumdaydı. Ebeveynler, çoğunlukla ağız birliği etmiş gibi bir şeyi bitirip başka bir şeye geçmenin imkansızlığından söz ediyorlardı. Ayrıca çoğunda ortak gündem çocuklarını memnun etmenin zorluğu üzerineydi. Her şeyin çocuklarının arzusu üzerine gerçekleştiği ve art arda yapılmış pek çok aktiviteden sonra istediği gibi gitmeyen küçük bir detay için hayata küsmüşçesine, “ne kadar kötü bir gündü, istediğim hiçbir şey olmadı” gibi isyanlar da çoğunda ortaktı.

Bu çocuklar anne babalarını oldukça zorluyorlardı. 

Ancak en çok zorlanansa kendileriydi…

Hemen hepsi alışkanlıklarının dışına çıkmakta dirençliydiler. Çoğunun yediği yemekler tekdüzeydi. Rutinlerine sıkı sıkıya bağlı olmaları, değişiklikleri, yenilikleri kabul etmekte zorlanmaları çoğu zaman aile hayatının ritmini engelleyebiliyordu. Her şeyi önceden bilmek isteyen ve kontrolü bir başkasına ve bir yetişkine bırakmakta direnen bu çocuklar için herhangi bir duruma esneklik göstermek de oldukça güçtü. Oyunları çoğu zaman yaratıcı bir evreye geçemiyor, her şeyin yerli yerinde olduğu bir düzen kurma çabası içinde kendilerini oyuna bırakmakta zorlanıyorlardı. Hepimizin çocuklarımızda görmeyi istediğimiz çocuksu coşku ve umarsızlık azalmış, hatta yok olmuş gibiydi.

……

Ebeveynlik yetişkinin, en baştan itibaren ve neredeyse tüm yol boyunca kendi tozlu odalarına da girdiği keyifli ancak zorlayıcı bir süreçtir. Ve yine tüm yol boyunca kaygı hiçbir zaman tamamen yok olmayacaktır. Ancak, “bana yapılanları çocuğuma yapmayacağım” ya da “bana yapılmayanları çocuğuma yapacağım” kaygısı ile ilerleyen anne babalık tutumlarında gelinen sonuç çoğunlukla hiç kimseyi memnun etmeyecektir. Anne babaların sıklıkla hatırlaması gereken gerçeklerden birinin “hiçbir çocuğun her şeyinin tam olmayacağı” olduğunu düşünüyorum. Yetişkinin kendi içindeki boşlukları çocuğunun içini taşırarak doldurması mümkün değildir. 

Hak ve yetkileri çocukluk sınırlarının çok üstüne çıkmış, yetişkinler tarafından yetişkin koltuğuna oturtulmuş çocuklar yoğun bir duygusal karışıklık içindedirler. Ellerinde ne yapacaklarını ve ne yapmayacaklarını bilemedikleri ve bilmeye de güçlerinin yetmediği karma karışık bir güç topu vardır adeta. Atsan atılmaz satsan satılmaz bu topu ellerinde tuttukça, yani yetişkin koltuğunda oturdukça, kendilerini giderek daha beceriksiz hissederler. Hayat onlar için sınırları belirli, içinde ihtiyaç duydukları pek çok şeyin olduğu, gerektiğinde korundukları ve durduruldukları güvenli bir oyun alanı olmaktan çıkmıştır. Onlar bir yetişkin kadar hak ve güç sahibi oldukları için uçsuz bucaksız, sınırsız dolayısıyla pek çok tehlike ile dolu bir yerdir. Üstelik yetişkinlerle neredeyse çoğu zaman aynı seviyede olduğu için etrafta ondan daha güçlü biri de yoktur.

Aile içinde sağlıklı bir güç dengesinin olmadığı, nesil farkının yok olduğu bir düzende ebeveynin iyi düşünmesi gereken, çocuğu memnun etme çabalarının kendileri ile ilgili nedenleridir. Ebeveynlik çocuk için sonsuz bir saadet sağlama kurumu değildir. Çocukların kendilerini durduramadıkları yerde, onları koşulsuz seven bir yetişkin tarafından durdurulmaları, güvenli bir bahçeye davet edilmeleri gibi huzur vericidir. Her arzusuna hürmet edilen ve sevgiyi her istediğinin yapılması ile tanımlamayı öğrenen çocuklar dış dünyayla hemen hemen ilk karşılaşmalarından itibaren yoğun duygusal karışıklıklar yaşayabilirler. Onu çok seven anne ve babası her istediğini yapmış ya da yapmaya çaba göstermiştir. Arkadaşları ya da öğretmeni her isteğini yerine getirmediklerinde bu diğerleri tarafından sevilmediği ya da istenmediği anlamına gelir. Ne de olsa alışık olduğu üzere sevildiğinde istediğinin yapılması gerekir.

Günlük dilde “şımarık””olarak adlandırılan çoğu çocuk, “kaygılı çocuk”tur .

Hiçbir çocuk yetinmeme hissi ile doğmaz. Aslında bu durum, anne babaların kendi yetersizlik duygularının çocuğa yansımasıdır. Nedenleri ve sonuçları üzerine yeterince düşünülmemiş bu tek yönlü verme hali sonuç olarak çocukta da yetinmeme haline kolayca dönüşür.

Anne babaların çocukların ağırlıklı isteklerine değil ihtiyaçlarına odaklandıkları, duygusal olarak eşlik edebildikleri, oynadıkları eğlendikleri ancak bir o kadar da gerekli sınırları net bir şekilde oluşturdukları sağlıklı bir ortamda iki taraf için de ilişki daha doyurucu olacaktır.



× WhatsApp İletişim