Ergen Anne-Babası Olmak – “Bir Kaktüse Sarılınabilir mi”?

Ergen Anne-Babası Olmak – “Bir Kaktüse Sarılınabilir mi”?

Uzun bir süredir ergenler ve aileleriyle çalışan biri olarak, aile ilişkilerinin ergenin gelişimi ve ruhsallığı açısından çok önemli olduğunu görüyorum.  Çocukluğu ve onun konforunu geride bırakan ama yetişkinliğe de çok uzak olan ergen, ailesinin “kapsayıcı” ve “destekleyici” işlevine hala çok ihtiyaç duyar. Ama bir ergen için “ihtiyaç içinde olmak” teklikeli ve sevimsiz bir haldir. O,  ayrışmak, özerk olmak ve kendi kendine yetebilmek ister, en azından öyle görünmek! İhtiyaç hali ise, eksikliğini, olmamışlığını, zaman zaman duyduğu yoğun çaresizliği hatırlatır. Çaresizlik ve ihtiyaç tekrar çocukluğa dönme, hatta bebeksileşmekdir. Ama artık ne çocuktur, ne de henüz kendi kendine yetebilen biridir; “aradadır”: büyüdüğünü zanneder; zaman zaman olgun davranışlar da sergiler, biz de deriz “evet büyüdü” ama tam da bunu dediğimiz noktada öyle bir şey yapar, öyle bir şey söyler ki, afallarız ve “çocuk bu daha” deriz. Çocuklukla “yetişkince haller” arasında sürekli bir salınım.  Anne-baba için de zor bir durumdur,  karşısında duran “dünkü çocuk” şimdir kimdir, neye ihtiyaç duyar, ne bekler?

Ergen için, anne-babanın varlığı artık bir “can simidi” değildir,  en iyi ihtimalle ara ara sokulabileceği “güvenli bir limandır”.  Ergen bir yandan anne-babasını “iterken”, bir yandan da kendine doğru “çeker”. Tıpkı ergenin iç dünyası gibi kafa karıştırıcıdır bu çekme-itme hali. Anne-baba güç bir dengeyi tutturma göreviyle karşı karşıya kalır: fazla müdahaleci, sorgulayıcı olmadan,  belirli bir uzaklıkta onlara eşlik etmek.

Ergenin varlığı evdekileri de sanki bir kasırga gibi içine çeker. Ergen baş etmekte zorlandığı olumsuz duygularını ama en çok da öfkesini yansıtır anne babasına. Bu yoğun duygulara maruz kalan anne-baba da zor bir sınavdan geçer: bu kasırga karşısında savrulmadan, sağlam bir biçimde “orada” durabilicek midir? “Alice Harikalar Diyarı”ndaki Alice, ergenliği şöyle anlatır: “Günün içinde farklı saatlerde, farklı ölçülerde, farklı büyüklüklerde olmak çok kafa karıştırıcı”.

Ancak, bir ergen için, özerklik ve bağımsızlaşma ihtiyacı kadar, istikrar ve güven arayışı da yoğundur. Anne babaları da en çok zorlayan şeylerden biri bu iki ihtiyaca aynı anda karşılık vermektir; zordur, “bir şey yapmadan, “eyleme geçmeden” “orada bir yerde sakince durabilmek”. Ergenin koyduğu sınırı aşmadan, sadece anlayışlı ve ilgili bir yaklaşım içinde olmak, orada olduğunu hissettirebilmek. Yargılamadan, terbiye etmeye çalışmadan, onun ne yaşadığını merak etmek.

Özellikle de ilk dönemlerde çözüm üretme, sorun giderme, herşeyi eksizksiz yapmaya çalışma isteği ebeveynliğin önemli bir parçası. Çocuğumuz bir sorunla geldiğinde gayri ihtiyari hemen bir çözüm bulmaya, sorunu gidermeye başlarız. Oysa, çocuğumuz ergenliğe geldiğinde, bu yaklaşımın artık pek iyi karşılanmadığını görmeye başlarız; ergenler genellikle anne babalarının, çözüm üretmesinden, kendisine yol gösterilmesinden, hele hele nasihat verilmesinden hoşlanmazlar. Demek ki artık farklı bir yaklaşım gerekmektedir: ilgili, anlayışlı bir merakla yaklaşmak, yaptıklarına değil, duygusuna odaklanmak. Öneri vermeden ve yol göstermeden önce, neden böyle hissettiği üzerine düşünmek ve onun bakış açısını anlamaya açık olmaktır ergenin ihtiyacı olan. Ebeveynin önce kendi üzerine düşünmesi, o anda ne hissettiğini farketmesi, duygularına kapılıp haraket etmemesi için iyi bir yoldur. Belki 7/24 bunu yapamayız, ama aralarda yapılması bile ilişkiyi rahatlatabilir. Kendi endişelerimizi farkettikçe, ne kadarı bizimle ne kadarı ergenin kendisi ile ilgili olduğunu anlayabilir ve onu kendi duygusal yükümüzden kurtarabiliriz.



× WhatsApp İletişim