‘Her Şeyin Bir Sınırı Var’ Sınırlara Yakından Bakış

‘Her Şeyin Bir Sınırı Var’ Sınırlara Yakından Bakış

‘Sınır’ konusunun Psikoloji kuramlarında çok önemli bir yeri var. ‘Sınırlar’ üzerine sayfalarca yazabilir ve tartışabiliriz. Bu yazıda ise bu çok boyutlu konuya biraz yakından bakalım istiyorum. ‘Çocuklara nasıl sınır koyulur’ konusu bir başka yazının konusu olsun.

Sınır denince ilk aklıma gelen şey, iki alanı birbirinden ayrıştıran bir çizgi. Mesela,

Bir evin içi ve dışını ayıran duvarlar;

İki ülkenin arasındaki sınır çizgisi;

Trafikte iki şeridi birbirinden ayıran ve bize yol gösterici olan çizgiler;

Bir dört yol ağzındaki ‘dur’ işaretleri ve kırmızı ışıklar;

Kavanoz içeriklerinin dökülmesini önleyen cam;

Salonu, banyoyu, mutfağı, yatak odasını birbirinden ayıran duvarlar;

Bedenimiz ve dışarıyı birbirinden ayıran deri bariyerimiz.

Bu gibi belirleyici sınır çizgilerinin olmadığı yerde, büyük bir karışıklık ve dağılma olur. Kapsayıcı kavanozlar olmasaydı, mutfağımızdaki tüm içerikler birbirine girerdi. Şeritleri yok olan geniş bir otoyolda sürüş yapan araçlar, muhtemelen istedikleri hızda gidemezler çünkü sağ ve sollarındaki araçları devamlı kollamak zorunda kalırlar. Trafik ışıklarının bozulduğu yerde, hem yayalar hem sürücüler için kafa karışıklığı olur. Evin içinde duvarlar olmasa, tüm odalar iç içe geçer ve alanlar birbirinden ayrılamaz. Sınırları belirleyen çizgiler gerekli ve koruyucudur.

Bu somut örneklerden yola çıkarak daha soyut örneklere doğru ilerleyelim. Gözle görülmeyen sınır çizgileri de en az somut olanlar kadar önemlidir. Örneğin;

Bir evin ya da kurumun içinde ‘yapılabilecekler’ ve ‘yapılamayacaklar’ı belirleyen sözlü kurallar;

Bir ülkede neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu belirleyen yasalar;

Ben ve öteki arasındaki ayrım;

Benim fikirlerim ve ötekinin fikirleri arasındaki ayrım;

Benim bedenim ve ötekinin bedeni arasındaki ayrım;

İç dünya ve dış dünya arasındaki ayrım;

Hayal dünyamız ve gerçeklik arasındaki ayrım;

En küçük topluluk olan ailenin içerisinde, çocuklar ve yetişkinleri birbirinden ayrıştıran nesil farkı…

Sınırlar, çepherleri belirleyerek iki alanı birbirinden ayırır. Birbirinden sınırlarla ayrılmış iki alan arasında alışveriş başladığında ise, ilişki başlamış olur.

Örneğin, evlerin sınır belirleyici duvarları vardır ancak aynı zamanda evin kapıları ve pencereleri de vardır. Eve giriş yapmak isteyen kişiler kapıyı çalabilir. Evdekiler uygun görürse, gelen kişiyi içeri alabilirler.

Trafikte şeritleri birbirinden ayıran çizgiler vardır; ancak kesik çizgileri gördüğümüzde iki şerit arasında geçiş yapabileceğimizi anlarız.

İki ülke kendileri arasında geçiş yapmanın şartları vardır. Bu şartları sağlayan kişiler geçiş yapmaya hak kazanırlar.

Biz de eğer istersek, duygusal olarak kapımızı çalan kişileri içsel evimize almayı seçebiliriz. Kendi hızımızda karşı tarafla ilişkilenebiliriz. Kendimizden bir şeyler vermeyi seçebilir, paylaşım yapabiliriz, kendi içimizi göstermeye başlayabiliriz.

Ben ve öteki arasında alışverişin başladığı noktada, bağlar kurulur, ilişki kurulmuş olur. Yani ilişki kurabilmek için, iki farklı alana ihtiyaç vardır. Dolayısıyla ayrışma olmadan, ilişki olması da zordur.

İlişkisel alandaki sınırlar yok olduğunda/bulanıklaştığında/aşırı katılaştığında ise ilişkide zorlanmalar olabilir. İkili ilişkilerde sınırlar ile ilgili yaşanan sorunlar dışarıdan şöyle görünebilir;

Ötekine hayır diyememek;

Kendi ihtiyaçlarımızı dile getirememek;

Karşı tarafın söylediklerini fazla kişisel algılamak;

İlişkideki fikir ayrılıklarına tolere edememek;

İlişkiye girmemek;

Ayrılıkla baş edememek;

İlişkide karşı tarafı kontrol etmeye çalışmak;

İlişki içinde ‘ben’i kaybetmek;

Konuşmadan anlaşılmayı beklemek;

İlişkide karşı tarafın sorumluluklarını da kendi üzerine almak;

Çatışmalardan kaçınmak;

İlişkide karşı tarafın özel alanına saygı duymamak;

Ve liste daha çok uzayabilir…

Bu ilişkisel sınırlar, ilk olarak evin içinde öğrenilir. Aile içindeki sınırlar elbette ki sadece kural koymakla ilgili değil; aile içindeki ilişkisel sınırlarla da ilgilidir. Bir anne-bebek arasında doğası gereği daha iç-içe geçmiş olan bağ, bebek büyüyüp ayrışmaya başladıkça, sınırların giderek daha çok belirginleştiği bir ilişkiye doğru evrilir.

Peki ev içindeki sınırlar derken ne gibi şeylerden bahsediyoruz? Örneğin;

Yetişkinlerin gerektiği zaman çocuğa ‘dur’ diyebilmesi;

Çocuğun kendi bedeniyle ilgili kararlarında ötekilere ‘dur’ diyebilmesi (ör: bu yemekten daha fazla yemek istemiyorum diyebilmesi);

Yetişkinler genel çerçeveyi belirledikten sonra, çocuğun da bu çerçeve içerisinde kendine ait bir alanının olması ve söz hakkının olması;

Kapıların çalınmadan girilmemesi;

Evin içinde bir nesil farkının olması;

Yetişkinlerin yetişkin, çocukların çocuk olabilmesi;

Evin içinde anne-baba arasında çifte dair özel alanın var oluşu (ör: anne ve babanın çocuk olmadan da evden çıkabilmesi) gibi…

Sınırlar ve bağlar çok boyutlu ve karmaşık dinamikleri içeren bir konu. Bu yazıda bana sınırlarla ilgili çağrışanlar üzerine bir özet yazmaya çalıştım. Sınırlardan konuşunca doğal olarak bağların konusu açılıyor; bağlardan konuşunca ise genelde sınırların konusu açılıyor. Bir başka yazıda, daha derine inerek ilişkisel sınırlar ve bağları daha da yakından inceleyebiliriz.



× WhatsApp İletişim