Her Dikkat Hatası, Bir Dikkat Eksikliği Bozukluğu mudur?

Her Dikkat Hatası, Bir Dikkat Eksikliği Bozukluğu mudur?

Bir çocuk oyuna dalar, ona seslendiğinizde dönüp bakmaz. Verilen görevi yarım bırakır, çantasını unutur, konuşurken dalıp gider ve sizi dinlemez. Bu gibi anlarda zihinlerde beliren ilk soru genellikle aynıdır: “Acaba dikkat eksikliği mi var?”

Pek çok ebeveyn, çocuklarının ders başarısında yaşadığı güçlükleri fark ettiğinde ilk olarak dikkat eksikliğinden şüphelenir. Bu oldukça anlaşılır bir tepkidir; zira günümüz eğitim sistemi başarıyı büyük ölçüde dikkat becerilerine endekslemiştir. Ancak önemli olan, her dikkat hatasının bir bozukluk olmadığını; bazen hayal kurmanın, bazen zihinsel yorgunluğun, bazen de gelişimsel farklılıkların dikkat dağınıklığına yol açabileceğini fark edebilmektir.

Günümüzde dikkat, yalnızca bir zihinsel işlev değil; aynı zamanda çocukların davranışlarını anlamlandırmakta sıklıkla başvurulan bir ölçüt haline gelmiştir. Her unutkanlık, her dalgınlık, her odaklanma problemi hızla bir tanıya yakıştırılmakta, çocuklar çoğu zaman tam olarak anlaşılmadan etiketlenmektedir. Oysa her dikkatsizlik, mutlaka bir dikkat eksikliği bozukluğuna işaret etmez. Zihin bazen yalnızca dinlenmeye, hayal kurmaya ve dünyayı keşfetme motivasyonuyla geçici olarak uzaklaşmaya ihtiyaç duyar.

Dikkat Nedir?

Dikkat, dünyayı algılamanın, ilişki kurmanın ve anlamlandırmanın temelidir. Çocuklar bu beceriyle göz teması kurar, görevleri sürdürebilir, sosyal bağlar geliştirir. Dikkatini yönetemeyen bir çocuk yalnızca sınıf içinde değil; evde, parkta, arkadaşlık ilişkilerinde de zorlanır. Başladığı görevleri tamamlayamaz, ilişkilerde sürekli yanlış anlaşılır, sıklıkla cezalandırılır ya da geri çekilir. Zamanla bu durum çocuğun özsaygısını zedeler ve benlik algısında kırılmalara yol açabilir. “Neden yapamıyorum?” sorusu, zamanla “Demek ki ben zaten yapamayan biriyim” duygusuna dönüşebilir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Nedir?

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), genellikle üç temel belirti ekseninde kendini gösterir: dikkat süresinde belirgin kısalma, dürtü kontrolünde zorluk ve hiperaktivite.

Ancak bu belirtiler her çocukta aynı şekilde seyretmeyebilir. En yaygın ve belirgin semptomlardan biri, bireyin istemsiz biçimde çevresine karşı duyarsızlaşmasıdır. Bir çocuk size yanıt vermediğinde bu durum çoğu zaman “umursamazlık” olarak yorumlanır. Oysa bu, çocuğun o anda zihinsel olarak “orada” olamamasıyla ilgilidir. Gabor Maté, dikkat eksikliği ile yaşadığı kişisel deneyimi aktarırken şöyle der: “Talimatları uygulama, hatta hatırlama konusundaki beceriksizliğimin… kendimi ifade etme ve tanımlama konularında sahip olduğum potansiyele neden ulaşamadığımı da ortaya çıkardı.” Bu ifade, yalnızca bireysel bir itiraf değil; aynı zamanda dikkat eksikliği yaşayan pek çok çocuğun içsel çatışmasının sessiz bir özetidir.

Gerçek bir dikkat eksikliği bozukluğu, gelip geçici bir dalgınlıkla karıştırılamaz.

    • Dikkat eksikliği olan çocuklar yalnızca bir kez değil, tekrar tekrar aynı yerde takılırlar.
    • Belirtileri süreklidir ve çocuğun yaşamının birçok alanında hissedilir; evde, okulda, sosyal ortamlarda…
    • Ödeve başlamak onlar için bir maratonun ilk adımı gibidir; düşünceleri yönsüz bir tren gibi ilerlerken, raylar belirsizleşir.
    • Söylenen bir cümleyi duymamış gibi bakarlar ya da duysalar bile hatırlayamazlar.
    • Seslendiğinizde duymuyor gibi görünmeleri ya da yönergeleri defalarca tekrarlamanız gerekmesi, yalnızca o anki ilgisizliklerinden kaynaklanmaz.
    • Çünkü dikkat eksikliği yalnızca dışa değil, içe de yönelmiş bir karmaşadır.

Beyin görüntüleme çalışmalarında, DEHB tanısı almış bireylerde prefrontal kortekste ve dikkat ağı içinde yer alan sinirsel bağlantılarda belirgin farklılıklar görülmektedir (Castellanos et al., 2002). Bu çocuklar “istemiyor” değil; bazen gerçekten “yapamıyor” olabilirler.

Duygusal ve Sosyal Etkiler

Dikkat eksikliği, yalnızca akademik performansı değil; çocuğun sosyal ilişkilerini, kendilik algısını ve duygusal dayanıklılığını da etkiler. Oyun sırasında sıraya girmekte zorlanmak, arkadaşının sözünü kesmek, kuralları unutmak gibi davranışlar yalnızca anlık hatalar değildir; zamanla çocuğun sosyal çevresinden dışlanmasına, iletişim kurmakta zorlanmasına ve hatta yalnızlaşmasına neden olabilir. Bu noktada dikkat eksikliği, yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda duygusal ve sosyal bir zorluk alanı haline gelir.

Ama her çocuk biraz dağınıksa, her çocuk zaman zaman hayallere dalıyorsa bu, onların dikkatinin bozuk olduğu anlamına mı gelir? Elbette hayır. Zihin bazen sadece kendi içine kapanmak ister. Hayal kurmak, dikkat dağınıklığı değil, zihinsel bir ihtiyaçtır. Yaratıcılığın, iç görü kazanımının, oyun kurma becerisinin temelidir. Nitekim modern nöropsikoloji, hayal kurmanın zihinsel yeniden yapılanma ve problem çözme ile yakından ilişkili olduğunu göstermektedir (Christoff et al., 2016). O yüzden çocukların bazen dünyadan kopması değil, daima odaklı olmasının beklenmesi asıl problem olabilir.

Ebeveynlere Öneriler

  1. Her dikkatsizlik hemen “bozukluk” olarak etiketlememelidir.
    Zihin, tıpkı beden gibi bazen yorulur, duraksar ya da uzaklaşır. Hayal kurmak, dalıp gitmek, geçici ilgisizlik gibi durumlar gelişimin doğal parçalarıdır. Bu tür davranışların sık görüldüğü anlarda çocuğunuzu etiketlemek yerine, “Acaba şu anda neye ihtiyacı var?” sorusunu sorun.


  2. Dikkat davranışını bağlam içinde gözlemlemek gereklidir.
    Bir davranışın “bozukluk” olup olmadığını anlamak için onu şu üç soruyla değerlendirin:
    Ne sıklıkla oluyor?
    Hangi ortamlarda tekrarlanıyor?
    Bu davranış çocuğun günlük işlevselliğini nasıl etkiliyor?
    Örneğin çocuk sadece ders çalışırken dalıp gidiyorsa bu bir gelişimsel direnç olabilir; ama sosyal ilişkilerde, oyunda ve ev ortamında da belirgin şekilde odaklanamıyorsa dikkatle ele alınmalıdır.


  3. Çocukları yargılamadan sadece anlamaya çalışmak önemlidir.
    Bir çocuk yönergeleri duymuyorsa bu, sizi “duymak istemediği” için değil, bazen “gerçekten duyamadığı” için olabilir. Sıklıkla “Neden yapmıyorsun?” yerine “Nasıl yardımcı olabilirim?” demek, hem ilişkiyi güçlendirir hem de çocuğun stresini azaltır.


  4. Rutinler oluşturup, sınırları netleştirmek faydalı olacaktır.
    Dikkat becerisi, yapılandırılmış ortamlarda daha kolay gelişir. Günlük hayatı belli bir düzene oturtmak (örneğin uyku, yemek, oyun, çalışma saatlerinin net olması) çocuğun zihinsel yükünü azaltır. Bu durum, dikkat enerjisinin daha verimli kullanılmasına katkı sağlar.